Kadın ve Ruh Sağlığı

Sağlık varoluşun relatif bir durumu olup, çok yönlüdür ve kişiye spesifiktir. Dünya sağlık örgütü sağlığı sadece hasta olmama hali olarak değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak iyi olma olarak tanımlamaktadır.

Kadınlar için major sağlık problemi ruhsal sağlıktır. Gelişmiş ülkelerin bir çoğunda kadınların erkeklerden daha çok yaşamalarına rağmen, daha fazla akut ve kronik hastalık bulgusu gösterdikleri; sağlık servislerini daha çok kullandıkları gözlenmiştir. Bu nedenle de kadın sağlığı ayrı bir dal olarak ele alınmaya başlamıştır.

Ruhsal yaşam üç çeşit olayın bir araya gelişi ile oluşur.

  • Cognitive olaylar ( algılama, düşünme),
  • Affektif olaylar ( duygu, ruh hali, hisler),
  • İletişimsel olaylar ( kişilerin birbirleri ve çevre ile olan ilişkileri).

Bu olayların tümünün katkısı ile oluşan kişilerin karakterleri ise sosyal çevre ile olan iletişimi sağladığından, mental sağlığın belirleyici bir faktörü haline gelmektedir.

Toplumun normal ya da alışılmış kabul ettiği olaylar ve durumlar sıklıkla kadınların ruhsal sağlık problemlerinin oluşumunda rol oynar. Örneğin kadınlar evliliklerinde, akraba ilişkilerinde, doğum, çocuk yetiştirme, boşanma, yaşlanma, eğitim ve iş ilişkileri içinde bir çok problemle karşı karşıyadırlar.

Bu problemler, karşısında toplumun normal kabul ettiği çözümler, objektif bakıldığında, kadına olması gerekenden daha fazla görev yüklemektedir. Doğal olarak da fiziksel ve ruhsal yönden kadınlar etkilenmektedir.

Günümüzde hala bir çok gelişimsel ve psikolojik teoriler erkeklerin yaşantılarını, tecrübelerini normal kabul etmektedir. Bir çok durumda subjektif olabilen toplum normlarına göre aynı olaylar karşısında erkeklere göre kadınların gösterdikleri farklılıklar negatif olarak değerlendirilmekte ya da ihmal edilmektedir.

Kadınlar ve erkekler arasındaki farklılıklar birinin diğerinden daha zayıf olduğu anlamına gelmez. Aksine kadın ve erkeğe daha üst düzeyde sağlık standardı sağlayabilmek için aradaki farklılıkların tanımlanması ve yeni normların belirlenmesine ihtiyaç vardır.

Ruhsal Sağlık Problemlerinde Cinsiyet Farklılığı

Bir dizi çalışma kadınların mental sağlık problemlerinden daha çok etkilendiklerini ve kadınların hassaslıklarının, incinebilirliklerinin toplum içindeki rolleri, işleri ve evlilikleri ile yakın ilişkili olduğunu göstermiştir.

1983 yılında Avustralya’daki bir çalışmada 357.000 kadına karşılık, 197.000 erkeğin mental sağlık problemi olduğu bildirilmektedir.

Batılı toplumlarda kadının rolünü araştıran bir çalışmada kadınların erkeklerden daha fazla emosyonel problemlere sahip olduğu saptanarak, nedenleri şu şekilde sıralanmıştır:

  • Erkekler kendilerini tatmin eden iş ve aileye sahip iken, kadınlar sadece aileye sahiptirler.
  • Ev işleri ve çocuk yetiştirmek oldukça yorucu ve yıldırıcı işlerdir.
  • Ev kadınının rolü tam olarak belirli ve görünür değildir.
  • Evli bir kadının çalıştığı pozisyonlar erkeklerden daha az tatmin edici pozisyonlardır.

Yukarıdaki durumlarla mücadele eden kadının hedefi açık değildir. Radikal mücadele toplum tarafından hoş görülmez. Toplumun tabularına saldırı olarak algılanabilir.

Aynı çalışma, evli kadınların evli erkeklerden daha çok mental sağlık problemlerinin olduğunu, ancak bekarlar arasında ise erkeklerin mental sağlık problemlerinin fazla olduğunu göstermiştir.

Bir çok psikiyatrik hastalık kadınlarda daha sık görülmektedir. Ancak yaygınlığı göz önüne alındığında üzerinde en fazla durulması gerekenlerden birisi depresyondur. Bir çok batılı ülkede kadınlar arasında en yaygın psikiyatrik problemdir.

Bunun nedenleri şunlardır:

Depresyondan her iki cins eşit olarak etkilenmesine rağmen, kadınlar daha çok yardım aramaktadır.

Kadın seks hormonları ve kromozomal faktörler, biyolojik olarak fark yaratabilir. Örneğin bipolar bozuklukların X’e bağlı olduğu yolunda bulgular vardır.

Yaşamdaki streslerin sosyal etkileri, yıpratıcılığı, destek yokluğu, kadının toplumdaki rolünün ağırlığı depresyonu uyarıcıdır.

Streslerin yönü ve kabul şekli önemlidir. Ailesindeki erkekleri alkol kullanan ya da anti sosyal kişilik yapısına sahip olan kadınlarda depresyona eğilim daha fazladır. Erkekler, sıkıntılarını farklı yönlere yönlendirebilirler. Erkekler arasında suisid oranının daha yüksek olmasına karşılık, suisid girişiminde bulunan kadın sayısı daha yüksektir.

Kadının Mental Sağlığının Psikososyal Belirleyicileri

Fakirlik ve sosyal durum:

Kadın sağlığı konusundaki çalışmalar; fakir kadınlarda erkeklere göre depresyonun daha sık görüldüğünü (2/3 ü kadın hasta) vurgulanmaktadır.

İki grup kadın yoksulluktan en fazla etkilenir. Bunlar, yaşlı kadınlar ve eşi olmayan çocuklu kadınlardır.

Birden fazla rolün birarada olması (Multiple roller):

Kadının profesyonel olarak çalışması ile ev kadınlığı görevi birbiri ile çatışmakta kadında stress ve depresyon başta olmak üzere bir çok probleme yol açmaktadır. Evine daha fazla zaman ayırmak zorunda olan kadının mesleki olarak güçlüklerle karşılaşması veya tersi her coğrafi bölgede karşımıza çıkabilmektedir.

Çalışan bir kadın ev işlerine ortalama 3 saat, çocuklarına 50 dakika zaman ayırırken, bu süre erkeklerde ortalama 17 ve 12 dakika olarak bulunmuştur.

Evlilik

En iyi mental sağlık evli ve işi olan erkeklerde izlenirken, en kötü mental sağlık evli ev kadınlarında görülmektedir. Bekar, dul veya boşanmış kadınlarda mental sağlık daha iyidir.

Ancak ev kadınlığı ile meslek konusu hala tartışmalıdır ve bu konuda iki teori vardır:

  • Meslek ve ev işi sağlığı pozitif olarak etkiler, sosyal yaşamı canlandırır.
  • Meslek ve ev işi birbiri ile çatışır, ev ve çevreye karşı kadını stresse sokar.
  • Kırsal kesim veya kentte bulunma göz önünde bulundurulması gereken bir faktör olarak karşımıza çıkar. Kırsal kesimler, geleneksel ev kadınlığını benimserken, kentlerde meslek ön plandadır.
  • Meslek sahibi olmamak, kısal kesimde stres unsuru değildir. Oysa kentlerde ekonomik ve sosyal açıdan stres yaratan bir faktördür.
  • Fiziksel ve seksüel şiddete maruz kalma:

Kadının yaşam boyunca maruz kalabileceği şiddet kısaca şöyle sınıflanabilir:

  • Çocuklukta seksüel tecavüz,
  • Erişkinlikte seksüel tecavüz,
  • Fiziksel şiddet.

Fiziksel şiddet ve seksüel tacizin %90 ından fazlası aile bireyleri tarafından uygulanmaktadır.

Seksüel tecavüzün etkileri; kısa dönemde korku, depresyon ve intihar, uzun dönemde ise çeşitli mental bozukluklardır.

Mental Sağlığı Etkileyen Diğer Faktörler

Kadınlar ruhsal sağlık gereksinimi olan major grupturlar ve özel servise gereksinim duyarlar. Bu gereksinim kadınların yaşam sikluslarına baktığımızda daha iyi anlaşılabilir.

Çocukluk döneminde çocuk seksüel tacizi önemli bir problemdir. Ergenlik döneminde kızların psikolojik problemleri menstruasyon, premenstruel gerilim ve doğum kontrol ile birlikte ortaya çıkar. Yine bu dönemde maruz kalınan şiddetli fizik ve seksüel taciz, psikiyatrik hastalıklara yatkınlığı arttırır.

Herhangi bir dönemde bebeğin kaybı kadının emosyonel durumunu etkileyen ve etkisini uzun yıllar devam ettiren bir faktördür. Postpartum stress, annelik stressi, özellikle özürlü çocuk sahibi olma v.b. faktörler ile menapoz, kadın genital organlarına yönelik cerrahi ( histerektomi, mastektomi ) stressi provoke eden faktörlerdir.

Menstruel siklus:

Normal kadında menstruel siklusun stresse hassas olduğu yapılan bir çok çalışma ile gösterilmiştir. Katekolaminler biyolojik stressör olarak en yüksek seviyeye menstruasyonun luteal fazında ulaşır. Aynı dönemde östrojen ve progesteron da yüksek seviyelerdedir.

Premenstruel sendrom:

Luteal fazdaki hormonal defekte, özellikle östrojen ve progesteron imbalansına bağlı olduğu yolunda kuvvetli bulgular vardır. Bu imbalans negatif duygu durumu, kontrol edilemeyen davranışlar ve fiziksel rahatsızlıklara yol açar.

Menstruasyondan on gün önce başlayıp, menstruasyon ile son bulur. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalarda hormonal defekt olduğu ispat edilememiştir.

Annelik:

Çoğu kadın için hamilelik stress faktörüdür.Hamilelik sırasında ve doğum sonrası kadının anneliğe adaptasyonu stressin asıl kaynağıdır.

Bunun yanısıra çevrenin kadından iyi bir anne olmasını beklemesi stressi arttırır. Epidemiyolojik çalışmalar, kadın yaşamındaki psikyatrik hastalık riskinin doğumdan sonra 12 ay boyunca en yüksek olduğunu göstermektedir.

Postpartum psikolojik bozukluklar:

  • Postpartum blues (üzüntü, ağlama)
  • Postpartum depresyon
  • Anne çocuk ilişkisi bozuklukları

Postpartum Blues

Semptomlar, doğumdan sonraki ilk on gün içinde oluşur ve kaybolur. İlk 3-5 günde pik yapar. Semptomlar saatler ve günler sürer. Fakat 10 günden önce kaybolur. Bunlar ağlama, depressif duygu durumu, labilite, uyku bozuklukları, anksiyete, irritabilite, konfüzyon ve kognitif bozukluklardır. İnsidansı % 15-84 arasındadır.

Yazarların çoğunun kanısı benign ve geçici bir rahatsızlık olduğu yönündedir. Empati, açıklama ve destek gerektirir.

Postpartum Depresyon

Gittikçe artan oranlarda görülmektedir. Tabiatı gereği sıklıkla tanınamamaktadır. O sıradaki diğer faktörler, karşılaşılan zorluklar bunu örtmektedir. Bunun erken dönem tanı ve tedavisi, mümkünse önlenmesi, kadının mental sağlığını olumlu yönde etkileyecektir.

Bulguları, labil duygu durumu, çocuğa karşı anksiyete, çocuğa yeterli ilgi ve şefkati gösterememe, suçluluk duygusu, sosyal izolasyon, yetersizlik hissi vb. dir.

Bu anksiyete somatik duygularla kendini gösterir. Bunun sonucunda, anoreksi, şişmanlık, seksüel soğukluk olabilir.Semptomların yoğunluğu günden güne değişir. Sıklığı ise postpartum 3 ay, % 10-14, postpartum bir yıl içinde de % 20-22 dir.

Anne Çocuk İlişkilerinde Bozukluk

Mental sağlığı etkileyen bir diğer önemli faktördür. Son çalışmalar, doğan her 10 çocuktan birinin annenin depresyonundan etkilendiğini ve depressif olduğunu göstermiştir. Bu çocuklar depresyon açısından bakıma muhtaçtırlar.

Annedeki geçici depresyon, çocuğun gelişimini de olumsuz olarak etkiler. Bu da çocukta dil gelişimi ve kognitif fonksiyon bozukluğu olarak kendini gösterir.

Anne ve çocuk arasındaki iletişim bozuklukları şunları içerir:

Gecikmiş bağlantı kurma: Her 10 çocuktan birinde görülür.

Çocuğa karşı obsesyonel davranışlar:

Çocuğu reddetme:

Çocuğa karşı boşvermişlik ve kötü davranma: %0.1 Ailedeki şiddet, evlilik uyumsuzluğu gibi faktörler bunu provoke eder.

Çocuğu öldürme: 1/50.000

Histerektomi

Jinekolojik cerrahi, kadında belli başlı bir stess kaynağıdır. Çünkü operasyon cinselliğini ve kadın kimliğini belirleyen organlara karşı uygulanmıştır.

Bu stress özellikle histerektomiden sonra kendini gösterir.

Menapoz

Kadınlarda 50-52 yaş arası döneme denk gelen ve kadının mental sağlığının etkilendiği bir diğer önemli periyottur.

Ortalama yaşın 80 yıla yakın olduğu batı ülkelerinde kadınlar, yaşamlarının üçte birini menapozda geçirirler. Kadınlarda ileri yaş, başlı başına bir problemdir.

Batılı ülkelerde 75 yaş civarı kadınların çoğunluğu duldur. Avustarlya’da yapılan bir çalışmada 80 yaş civarında her 100 kadına karşılık 47 erkek olduğu saptanmıştır.

Yaşlanma

Çalışmalar göstermiştir ki, kadınların uzun yaşaması, ekstra harcama ve sağlık hizmeti gerektirmektedir. 85 yaş ve üstü kadınlarda nörolojik hastalıklar yoğun olarak görülür.

ABD’de parasız bakılan yaşlıların %72 si kadındır.

Sonuçlar

  • Kadınlar, ruhsal sağlık problemlerinden evlilik, iş ve sosyal çevre nedeni ile erkeklere oranla daha fazla etkilenmektedirler.
  • Kadınların ruhsal sağlığı; sosyal, politik ve ekonomik durumdan ayrı olarak düşünülemez.
  • Kadın yaşantısında stresse daha fazla maruz kalmaktadır. Bunun nedenleri, toplumun kadına eş, anne, kız çocuğu, kızlık, işçi veya meslek gibi çok sayıda sorumluluğu bir arada yüklemesidir.
  • Kadının stress karşısındaki davranış ve cevabı erkeklerden oldukça farklıdır.
  • Kadının cinselliğinden ve annelik ile ilgili görevlerinden kaynaklanan potansiyel stressleri de unutmamak gerekmektedir.
  • Kadının yaşamı boyunca mental sağlık konusunda yüksek morbidite oranlarına sahip olmasının nedenleri, yukarıda belirtilen biyososyal olaylar göz önüne alındığında kolayca anlaşılabilmektedir.